MENU
Sebasteion

Sebasteion

1979 yılında Prof. Kenan Erim tanrıça Afrodit ve Roma İmparatorluğunun ilk imparatorları olan Julia Cladius sülalesine adanmış büyük bir tapınak kompleksi buldu. Yapının üzerindeki yazıtlardan, binanın Sebasteion olarak adlandırıldığını biliyoruz. İsim ulu anlamına gelen Latince Avgustus sözcüğünün yunanca karşılığıdır. Roma’nın doğusunda bu kadar büyük ve özellikle kabartmalar yönünden zengin başka bir sebasteion yoktur. Yapı kuzey kapısından başlayan ve tiyatroda sona eren caddenin üzerinde yer almaktadır. Kült merkezi İmparator Tiberius devrinde (İS.14-37) yapılmaya başlanmış ve Nero devrinde (İÖ.54-68) bitirilmiştir. Yapım aşamasında birkaç kez depremler nedeniyle yıkılarak yeniden yapılan kült merkezinin ana yapıları İmparator Cladius zamanında tamamlanmıştır. Günümüzde tapınaktan geriye sütun temelleri, Corinthian stili sütun başlıkları kalmıştır. 4. ve 7. yy.daki depremlerin verdiği zararlara ek olarak, Türk ve Bizans dönemlerindeki göçlerde tapınağa büyük zararlar vermiştir.

Doğu-batı yönünde uzanmakta ve ızgara planlı kentteki, diğer hiçbir yapıyla da aynı hizada değildir. 80m uzunluğunda 14m genişliğinde karşılıklı iki uzun portikodan ve kaplama bir tören yolundan oluşmaktaydı. Batıdaki portiko uçları tetrapylonun da önünden geçen bir caddeyle birleşmektedir. Anıt üç ana yapıdan oluşmaktadır. Caddeye açılan giriş binası (propylon) iki katlıdır. On dört metre enindeki mermer döşemeli yol bir podyum üzerinde yer alan zafer tapınağı ile sona erer. Yolun her iki yanında üç katlı portikolar vardır. Bu yapıların ikinci ve üçüncü katlarındaki sütunlar arasında üzerlerinde özgün kabartmaların yer aldığı panolar yer almaktadır.

İkinci kat panoları mitolojik, üçüncü kat panıları ise imparatorlarla ilgili sahneleri içermektedir. Birinci kat arşitravı üzerinde yer alan yazıttan yapının olasılıkla akraba olan iki aristokrat aile tarafından yaptırıldığını anlıyoruz. Bunlar giriş binası ve kuzey portikoyu adayan Menander ve Eusebes isimli iki kardeş ve Eusbes’in karısı Apphias; Nike (zafer) tapınağı ve güney portiko ise Diogenes ve Attalus isimli diğer iki kardeştir. Bu kardeşler bu anıtı yaparak şimdiye dek adı hep Aphrodisias ile anılan ve soylu olmayan Zoilos’un kent ve Roma İmparatorları üzerindeki etkisini onun ölümünden sonra tekrar soyluların eline alması için bir fırsat olarak görmüşler ve Roma’ya, kentte kendilerinin de olduğu mesajını vermişlerdir.

İçteki ve dıştaki sütun başlıkları görülmemiş miktarda kabartma ve dekor panelleri içermektedir. Bunların en önemlileri Eros’un doğumu, Three Sebasteion Graces (üç mühlet), Delphi’deki Apollo, Meleager, Archiles, Penhesilea, Nyssa ve çocuk Dionysus. Ayrıca mitolojik figürlerin ve imparatorluk ailesi üyelerinin kalıntıları görülüyor. Bunlar Augustus, Germanicus, Lucius, Gaius Ceasar, Cladius ve Agrippa, Troy’dan kaçan Promethus ile birlikte Aeneas. Diğerlerinden farklı Claudius’un Britanya fethini ve Nero’nun Ermenistan’ı fethini sembolize eden ilginç bir kabartma grubu vardır. Augustus’un diğer ülkelerle sürdürdüğü savaşları ve diğer toplumsal ilişkileri betimleyen birçok fragman depremlerin etkisinden dolayı zarara uğramıştır.

Tüm bu görkemli yapının dışında, kent bünyesinde yer alan ev yapıları, felsefe okulu, heykeltıraşlık okulu da ortaya çıkartılmıştır. Bu yapıların çoğunda, figüratif yada geometrik tarzda işlenmiş mozaik kaplamalar, el işleri ve seramik kaplar bulunmuştur. 7. yy depremlerinden sonra bu evlerin birçoğu terkedilmiş, yada kötü bir onarımla yeniden kullanılmıştır.

Kısmen ortaya çıkartılan yapılar arasında, Akropolün güneybatısında, mezarlığı ile birlikte bir manastır, tiyatro hamamlarının güneydoğusunda da sonradan kiliseye çevrilmiş olan bir küçük bazilika yer almaktadır.

Aphrodisiaslıları bu benzersiz ve görkemli yapıtı yapmaya iten neden neydi acaba? Bunun yanıtını almak içiz uzaklara Troya savaşına gitmek gerekir. Öykünün ismi Aeneas efsanesidir. Azra Erhat ‘mitoloji Sözlüğü’ isimli yapıtında şöyle anlatır bu destanı : “Aeneas, Tanrıça Afrodit ve Troyalı prens Ankhises’in oğludur. Ankhises ile Troya Kralı Priamos amcaoğullarıdır. Hektor ile de aynı kuşaktandır. Bir tanrıça oğlu olması ona bir üstünlük kazandırmıştır. Yinede savaş yitirilmiş ve tüm Troyalılar öldürülmüştür. Aeneas babasını omuzlarına alır, çocuğunun elinden tutar ve kendisini izleyen karısı ile beraber Tanrıça Afrodit’in yardımı ile İda (Kaz) dağına kaçar. Odysseus destanını andıran bin bir maceradan sonra, karısını yitiren ve babası ölen Aeneas, oğluyla, ilerde Roma kentinin kurulacağı yer olan Palatinus Tepesine gelir. Burada Rutullar’ın kralı Turnust’u teke tek savaşta yener ve öldürür.”

Kazılarda ele geçen yetmişin üzerindeki pano, kazı evinin bahçesindeki deponun içerisinde korunmaktadır. Yakın gelecekte yapılacak yeni bir müzede sergilenmesi düşünülen bu kabartmalar zengin bir konu içermektedirler.

Üç güzeller, Apollon, Akhilleus ve Penstasilia, Troya’dan kaçan Aeneas, Dionizos ve Herakles gibi mitolojik konuların yanında, Avgustos, Lucius ve Gaius Sezar, Cladius ve Nero gibi imparator ve akrabalarına ait kabartmalar da burada yer almaktadır.

Paganizmin sona ermesinden sonra, depremlerden arta kalan kısımlar ile Sebasteion, bir alış veriş merkezi olarak kullanılmıştır. Kentin küçülmesinden sonra da yıkılmış ve sel sularının getirdiği alüvyonlarla kaplanmış ve üzerlerine Eski Geyre köyünün evleri yapılmıştır. Tüm bunların dışından Aphrodisias’ta büyük bir Yahudi topluluğundan, bunların Sinegog’undan ve bu topluluğun sempatizanlarından bahseden bir yazıt ve bulgular ele geçmiştir. Bu yazıtlarda çoğunun meslekleri ile beraber sempatizanlarının da isimleri yer almaktadır. Bu sempatizanlar, “Theosebeis” yani dindar olarak tanımlanmış olup, Yahudiliğe karşı sempati duyan ancak dinlerini değiştirmeyen kesim olarak adlandırılırlar.

Comments are closed.